KÖYDE ÇOCUKLUĞUMU ÖZLERİM
Doğduğum Köyümü özlüyorum.
Türkmen aşiret köyü Yağmurlu Kurtbeli Yeniyapan da yaşadığım Çocukluğumu özlüyorum.
Dedemi, ebemi, babamı, annemi, halamı, amcamı, dayımı komşu amcaları, teyzeleri büyüklerimi.
Topraktan iki katlı taş konaklarımızı.
İbrahim Dedemin Köy odasını.
Tozlu topraklarda oynağımız arkadaşlarımı.
Öküz, kuzu, oğlak güttü düğümüz arkadaşlarımı.
Birlikte aynı sınıfta okuduğumuz siyah önlüklü beyaz yakalı tek kıyafetli Okulumu öğretmenimi.
Köyümün orta çeşmesini.
Evet, bugün bunların her bir yok artık.
Biz büyüdük dünyamızı, şehirlerimizi, köylerimizi bozduk.
Doyumsuz şükür süz kanaatsiz bir toplum olduk.
Dün tarhana çorbası, bulgur pilavıydı aşımız, tahtada kaşığımız, tek kapta soframız, yufka ekmeğimizdi.
Bugün her çeşit sermaye ürünlerine köle olduk.
Çünkü bizlerin özlemi yaşadığımız köy hayatımız hiç olmayacak artık.
Bugün köyler de yaşam şehirlerde farkı kalmadı.
Çocukluğun en gariban zamanı mıydı bilmem ama o zamanlar çocukluk neydi bilmezdik…
Belirli bir yaşa gelince önce kuzu, öküz, oğlak güttürülür sonra koyun arkasına gidilirdi.
Çocuklar ne mi yapar?
Sabah gün doğarken kalkılır uykulu gözlerle peynirli dürümle tarlada ekin biçenlere yemek götürülür.
Kuzuyu, oğlağı önüne katarlar köyün yakınlarına gönderilir.
Okula başlamadan önceki zamanları çok iyi hatırlarım, ekin biçilecek, nohut yolunacak tarlaya…
Çocuklar haydi tarlaya…
En çok ekin ve nohut ot işi olurdu.
Harman zamanı ekin toplama düven sürme öküzleri suya götürür güdersin.
Çocuk denilmezdi iş verilirdi ve o iş yapılırdı.
Köyden Kırşehir’e gitmek bizim için en lükstü.
Şehre gideceğimiz zaman sabahı zor ederdik.
Eşeklerle şehre gidilirdi, daha sonra dolmuşla ve üzeri kapalı kamyonlarla giderdik.
Pazartesi günleri şehre alış verişe gidilirdi.
Her hafta çocuklar gitmezdi okullar açılacağı zaman kıyafet ve kitap, defter okul malzemeleri almak için giderdik.
Köye gelip giden kamyonların kasası en güzeli olanıydı.
Özellikle Kırşehir’e gidildiğinde çocuksanız daha başka güzel olurdu.
Diğer çocuklara karşı bir havanız olurdu.
Kırşehir’de ekmek köfte çok güzel olurdu.
Yapan kimdi bilmem ama Kadir amcamla gider hep birlikte ekmek arasını orada yerdik.
Çok güzel olurdu.
Ya yokluktan güzeldi ya da çocukluktan…
Gerçi biz çocukken de halimiz vaktimiz yerindeydi babam İbrahim köyümüzün ilk Almancısıydı.
Ekonomi sıkıntımız hiç olmadı.
O yıllarda bu kadar çok harcamamız yoktu.
Üzerimize aldığımız kıyafetlerimiz marka değildi, kadifeden pantolon, sırtımıza soğuktan koruyacak kocuk, ayağımızda soğuk kuyuyu çizme ya da lastikten ayakkabı.
Çorap ve kazaklarımızı anam örerdi.
Okul kıyafetimiz çok lüks ya da marka değildi okulda hepimiz aynıydık siyah önlüklü ve beyaz yakalıydık.
Şehre geldiğimizde elimize geçen parayla neler almak isterdik.
Bir plastik top almak bile marifetti.
Dondurma en lüksüydü.
Biz köyde dondurma baharın dağlarda getirdiğimiz karla pekmezi katar kaşıkla yediğimizdi.
Kurabiye ortası lokumlu unutmamak lazım, tadı başka olurdu.
İkindiye kadar bütün işler bitirilir, köprübaşında Talat Özdemir’in bakkalının önünde beklenirdi.
Çocuk olmak başkaydı.
Beklentilerin olur ama alınmasa da neden alınmadığını bilirdik.
Çocuktuk köyümüzün bir arada okuduğumuz tek sınıftı; çizmeli, siyah önlüklü, yamalı kadifeden pantolonlu…
Köyde bisküvi arasında lokum veya gofret en güzel mutluluktu.
Lokum çok sevilirdi tadı ömür boyu damağında kalırdı.
Önlüğün cebinde ceviz içi olurdu ya da nohuttan kavrulmuş leblebi.
Mayıs ayı gelince pikniğe giderdik.
Köyde biz buna gezide diyebiliriz.
Cemele ve Karıncalı köyünün okul çocuklarıyla ağ çeşmenin başında kaynaşma pikniği düzenlenirdi.
Akşamdan her çocuk yiyeceğini hazırlaR ortak yemek yenilirdi.
Biz de bir çocuktuk, o zamanlar başka mıydı ki?
Çocuk penceresinden bakınca o günlere şükrediyoruz.
Şimdiki çocuklarımızda bu tatlar bu güzellikler var mı?
Biz çocuktuk durumumuz belliydi.
Peki, şimdi yetişkiniz bunun için neler yapabiliyoruz?
Biz çocuktuk şimdi çocuklarımız oldu.
Şimdinin düşüncesiz ve umarsız çocuklarını kim yetiştiriyor?
Çünkü bu evlatları biz yetiştiriyoruz.
Benim sahip olamadığım her şeye çocuğum sahip olsun mantığı ile aslında ellerinde olmaması gereken şeyleri bile onların eline altın tepsi ile sunuyoruz.
Çocuklar sorumluk yüklemiyoruz onlar öz güven sunmuyoruz.
Hayatı öğretmiyoruz doğaya salmıyoruz mahallede koşturmuyoruz evde otursun diyoruz.
Çocuklara Çocukluğunu yaşatmıyoruz.
Bizim zamanımızda yaramaz çocuklar sevilirdi şimdi tam tersi oldu uslu oturan çocuklar seviliyor.
Biz okula giderken ne annemiz, nede babamız yanımızda vardı arkadaşlarla birlikte giderdik.
Şimdi servise veriliyor okulda alınıyor çocukların ne arkadaşı var nede oyun oynağı top koşturduğu alanları.
Çocukların her şeyi iki odalı televizyonlu internetli dünyası.
Gelecekte bu çocuklar ne anlatacak dersiniz.